Wednesday, November 01, 2006

Pornografinin ve Kültürel'in Konsept Tiranlığı/Çöplüğü

Pornografik alemde bir konsept tiranlığı/çöplüğü bu alanı sosyolojik ve psikolojik açıdan incelemese bile bir şekilde "alana giren" her izleyicinin dikatini en azından bir kere çekmiştir. Pornografik alem bir Amerikan kütüphanesinin Dewey onluk sistemine göre içeriğini sınıflandırması gibi kendisini "konseptlerle" sınıflandırıp, içeriğine kolay ulaşılabilir hale getiriyor. Bu yazının amacı sadece pornografinin bir yönüne dikkat çekmek olarak yorumlanmamalıdır. Pornografi analiziyle popüler kültürü,ideolojiyi,siyaseti ve sonuçta toplumu inceleme misyonunu yüklenmiş bir site olarak amacımız bu konsept tiranlığı/çöplüğünün, konsept denen şeyin kültürel üzerindeki baskısının siyasetten, akademik aleme, edebiyata ve popüler kültüre her kültürel alana pornografiye has bir niteliği nasıl bulaştırdığıdır.

Konsept çöplüğü/tiranlığı gibi aradan taksimle ayrılmış bir ifadeyi kullanmamın sebebi kavramın iki taraflı baskısını açıklamak içindir. Konsept denen şey hem kendi sınıfı içerisinde bir tiranlık yaratır hem de kültürel alemde birikip kokuşarak bir konsept çöplüğü oluşturur. Kültürel alem hızla bir kosept çöplüğü haline gelmektedir.

Heavy Metal bir konsept çöplüğü haline gelerek gücünü yitirmiştir. Speed, Trash, Progressive, Dark, Goth, Doom derken her kategori kendi içinde kristalleşerek yani kendi kurallarını dayatarak hem yeni eserleri bu çöplüğe sığdırmak adına mahvetmiş, hem de kendi birliği ve bütünlüğü içinde bir konsept çöplüğü yaratmıştır. Bazı türleri dönemsel olarak gelişip bazıları kokuşurken çöplük bir çürüme ve hayat alanı olmuş, bir kültür ölümü ve yenilenmeyi aynı anda yaşamıştır.

Siyaset bir konsept çöplüğü haline gelmiş ve inandırıcılığını kaybetmiştir. Her söylem kendi tiranlıüğını dayatıp yeni gelenleri bu kalıplara uydurmaya çalışırken çürüme başlamış, bu çürüyen ve yaşayan alanların değişik konseptlerin melezleri ve çaprazlamaları da sonuçta bu konsept çöplüğünde yerini almıştır.

İnternetin kendisi, zaten kültürel alemin ilk konsept çöplüğüdür. Her yeni çıkan site türü taklitlerini de ortaya çıkarmış ve bu çöplük giderek büyümüştür. Bir şey düşünün ki binlerce alt türden oluşsun ve kendine has bağımlı veya bağımsız bir anlamı hiç bir şekilde olmasın. Bu sebeple İnternet konsept çöplüğü arayanların ilk bakması gereken örnektir.

Daha pek çok şeyde bir konsept çöplüğü/tiranlığı bulabiliriz. Örnekleri şimdilik bu kadar tuttum.

Bu konsept çöplüğü/tiranlığını oluşturan "asıl dinamik" kapitalist kitle üretiminin ve seri üretimin mantığının kültürel alana işlemesidir. Kültürün kitlece tüketilmesi ve birilerince bu talebe göre (bazen o talebin de önüne geçerek, o talebi yaratarak) üretilmesi, kültürün üretilip tüketilen bir şey haline gelmesi bu tiranlığın/çöplüğün mantığının altında yatan sebeptir.

Bu yönüyle analiz edilmediği sürece popüler kültür de pornografi de ne sadece bir tiranlık ne de sadece bir çöplüktür. Varoluşun iki zıt niteliği diyalektik bir şekilde sürekli birbirini üretmektedir. Bundan kurtulmanın yolu üretim için ve tüketim için kültür mantığını değiştirmekte yatar. Bu da başka bir amaçsız çöplüğü ve tiranlığı beraberinde getirebilir.

Öte yandan bu tiranlığın ve çöplüğün neden kötü bir şey olduğu vurgulanmalıdır. Bu tiranlık ve çöplükte benim gördüğüm kötü yan: şeylerin aslında ne dedikleri ve içerikleri anlaşılmadan konsept denen zorlayıcı biçime sokulması ve gerçekte ne olduğu anlaşılmadan onun pek çok klonunun ortaya çıkmasıdır. Bu Dewey sistemli Amerikan kütüphanesi örneği sizlerde sempati bile yaratmış olabilir. Ama bu anlam erozyonu ve sonuçta konsept denen şeye (tıpkı Georg Simmel'in özneleri gibi) duyduğumuz bıkkınlık ve alışmışlık hissi kötüdür. ABD'nin azgelişmiş bir ülkede siyasal rejimle oynaması artık alıştığımız bir şey olduğundan bıkkınlık vermiş ve bizde tepkisizlik yaratmıştır. Bu münferit olay da bir konsept çöplüğünün içine yerleşmiş herşey o konseptin tiramnlığına uygun düzenlenip planlanmıştır. Bu çöplüğün ve tiranlığın yarattığı bıkkınlığı ve anlamı yok ettiren seri üretim deliliğini tüm boyutlarıyla anlayabildiğimizi zannetmiyorum. Bazı etkilerin kolları çok daha uzaklara ulaşıyor.

Sürekli yeni bir biçim arama güdüsünün yol açtığı saçmalıkların pornografide ilginç örnekleri var. Dinazor kıyafetli adamların bir kadına tecavüz pornosunu hatırlatmak bu yeni bir şey ortaya koymaya çalışırken yeni bir konsept tiranlığı yaratıp bir çöplüğe katkıda bulunmaları örnek olarak verilebilir.

Bir konseptin ne dediğini anlamadan yapılan konsepte dair taklitler ise daha çetin bir konu. Bazen kimin ilk örnek kimin klon olduğu anlaşılmaz ve ilk örneğin ne kadar orjinal ve değiştirici dönüştürücü olduğu tartışmalıdır.

Thursday, October 19, 2006

National Geographic Belgeselleri ve Hegemonik Pornografi

National Geographic'in "Vahşi Doğa" belgeselleri, pornografinin ve bir ifade tarzı olarak pornografinin "porno film" ve "porno edebiyatı" dışında kullanımına bir örnek olarak verilebilir. Bu yazının amacı belgeseller pornografiye hangi özellikleri açısından yaklaşır, bir vahşi doğa belgeseline nasıl egemen ideolojinin ve hegemonyanın propagandası enjekte edilir ve aslında tam da başka bir şeyi izlediğimizi düşünürken kendimizi siyasal alan içinde buluruz onu göstermektir. Elbette bu ana amaç ile beraber başka türlü bir belgesel nasıl olur, belgeseller genelde hegemonik ve ideolojik baskının aracıyken -nadiren de olsa- bazen nasıl hedeflerinden çıkıp direnişe fayda sağlarlar sorularını da kendi meşrebiyle cevaplamaya çalışacaktır.

Vahşi Doğa Belgesellerinde hikaye yeryüzünde biyosferin, ekolojik sistemin- canlı hayatının varolduğu yerde geçmektedir. National Geographic bu izlemeyi de bir fetişizm boyutuna getirmiş yeryüzünün her köşesine okyanusun diplerinden kutupların "Magnum'un çikolatalı yüzeyi" gibi çatırdayan buzdağlarına kadar ,her taşın altına kamerasını yerleştirmiştir. Hikayenin kahramanları canlı ve öte yandan birbirine düşman canlılardır. Her biri acımasız dünyada yaşam savaşı veren, hayatta kalmaları avlanmaları ve güçlenmelerine bağlı, kendi senaryolarını kendileri yazan isimsiz, ne oyunculuk ücreti ne de figürasyon ücreti talep eden aktörlerdir. Her gün yaşanana gözleri çevirse bile, kameranın konuşlandırıldığı yer, neyi gösterdiği ve görmezden geldiği bu belgeseli, hikayeye yaklaştırır. Ama asıl bir belgeseli "anlatı"ya çeviren ona montajında eklenen metin ve metni haklı çıkarmak için dizilen olay örgüsüdür. Bu yönüyle anlatı içerisinde bir hitabeti (retorik) ve bir ideolojinin izlerini barındırır. Bu ideolojik gerçeklik kendisini hegemonun kitleyi bazı yönlere çeker. Egemenin çıkarlarını belgesel yani "bilimsel" olmanın eleştiriden bağışıklığına sığınarak kitlelerin bilinç düzeylerine aşılar. Ava çıkan aslan da avda parçalanan geyik de aslında biz izleyicilerizdir. İzlemekte olduğumuz hikayeler ABD'nin , şirketlerin, patronların ve bizlerin bu yarın ne olacağını bilemediğimiz vahşi ekonomik düzende yaşam savaşında hayatta kalabilmek için avladığımız, hayatını cehenneme çevirdiğimiz düşman ülkeler, düşman şirketler ve rekabete girdiğimiz çalışma arkadaşlarımızdır. Nerenin "Afrika Jungle"ı nerenin "Urban Jungle" olduğu, nerede bizim hikayemizin nerede gözükara avcı ve zavallı avının hikayesinin başladığı çoğu zaman belirsizleşir. Belgeselin gönderme yaptığı ve Jungle hayatı anlatısına ideolojik bir sos olarak yedirilmiş "vahşi kapitalizm" ile bağlantıları koparak belgesel alemi bir hiper-gerçekliğe dönüşmüştür. Leopar figürü bir hipergerçeklik olarak bir porno yıldızıyla aynı kaderi paylaşmış ve fetişist yönetmenlerce yıldızlaştırılmıştır. Bazı durumlarda popülerite açısından bir porno yıldızını da aşmış, üstüne resimleri basılmış t-shirtleri, bardakları, anahtarlıkları satılan ticari simgeye dönüşmüştür. Bu masum yönü ötesinde bu "vahşi hayat belgeseli" mantığının ve daha genel ifadeyle söyleminin Askeri-Endüstriyel Komplekslerin dünyayı av alanı (Hitlerin ifadesiyle Lebensraum), siyasetin ve uluslararası ilişkilerin amacını hayatta kalmak olarak gören "realist" bakış açısının giriştiği siyasi darbeleri, karıştığı iç savaşları itiraz etmeksizin hayatta kalmanın bir gereği olarak kabul ettirecek güçtedir.

Oysa yine başka belgesellerden biliriz ki hangi avcı hayvan türü olursa olsun: av'ı bir tür olarak yok etmeye yönelmez! karnı aç değilken zevk-ego-gösteriş için avlanmaz! avını zor günler için stoklasa da yalnızca kendisinin ve avlanmayı bilmeyen yavruları için artı-ürün, sınırsız av birikimi, seri üretim gibi şeylere girişmez. Dini yayın yapan kanalların evrimi çürütmek amaçlı belgesel arkasındaki metni değiştirmeleri de bir pornografik iletim tekniğinin daha farklı kullanım tarzıdır. belgeselin hiç beklenmedik bir yerinden, evreni "Allah'ın hikmeti"ne dayandırarak açıklayan bir görüşe rastlamak mümkündür.

Ponografinin bir özelliğini "cinsel birleşme sırasında yalnızca cinsel organların hareketine odalanarak" hikayeyi anlatmak olarak ele alınca; av sahnesi, avcı stratejisi ve avın bölüşümüne odaklanan bizim "rekabetçi" kapitalist görüşlerimizi belgeselleyip yeniden bize satan belgesellerin de pornografik yönünü yakalarız. Tıpkı cinselliğin hamilesinden, zoofilisine, eşcinselinden "ırklararası" ilişilerine kadar "sonsuz sayıda kategoride ama temelinde hepsi aynı" yarattığı konsept çöplüğü gibi bu belgesellerin de av avcı kompozisyonu bir konsept çöplüğü yaratma yolundadır. Bu "konseptin çöplüğü" içerisinde her tür hayvanı parçalanırken ve etrafına saldırırken görmek bizde bir duyarsızlık yaratır. Bu duyarsızlığın ve "konsept çöplüğünün buz gibi sularından" çıkıp gelen bıkkınlığın ve alışılmışlığın vardığı yer vahşi kapitalizmin kaybedenlerine ve "yaşamaya yetersiz"lerinedir. Bu bıkkınlık izleyicileri Herbert Spencer'ın "zayıflar ayıklansın ki güzel günler gelsin"ci anlayışına götürür. Bu güç ilişkilerine kameramız girip çıkıp, yakınlaşıp uzaklaşarak bize kapitalist rekabetten, Urban Jungle'dan ve en önemlisi yarıniçin bir garantisi olmayan RİSK toplumundan başka bir şey olmadığına inandırmaya çalışır. Bu anlatımın iddiasına göre "dünya hep o av sahnesi etrafında dönmekte, hep dişilerle en güçlüler çiftleşmekte, hayatta yalnızca hak edenler kalmaktadır". Nasıl ki pornografinin yetkin örnekleri bize dünyanın hem o cinsel birleşme ekseni etrafında döndüğünü kanıtlamaya çalışır, bu abuk ideoloji de bunu belgeselleri aracalığıyla yapmış ve amacına ulaşmıştır.

Bu söylem nasıl amacından sapar ve beklenmedik sonuçlara yol açar? Bir küçük örnek olarak Can Dündar Atatürk belgesellerinin liderin aşk hayatındaki iniş çıkışlarını veya hayatının son günlerinde doktorları kandırmaya çalışmasını aktarırken sebep olduğu sonuçlar gibi... Bu türden dokunaklı ve romantik belgeselcilik türleri de mevcuttur. Bunlar imgelerin pornografik bir kurguyla dizilişi yerine arkada romantik bir fon müziği göz önünde yıpranmış kağıtlarda el yazısı ve dokunaklı bir ses tonuyla ele alınırlar. Belgeselin bu pornografik gücü kaçak balina avcılarına karşı siyasal yolsuzlara karşı kullanıldığında elbet büyük bir silah olacaktır. Ne zamandır, tam da ideolojik körlüğümüz sebebiyle görmediğimiz şeyleri yüzümüze vurarak ilerlediğinde pornografi "başka türlü bir pornografi, başka türlü bir toplum idealine" hizmet edecektir.

Friday, October 13, 2006

Pornoakademik nedir?

Merhabalar,

Blogun ilk yazısında pornoakademik sitesinin pornografiye bakışı, pornografi analiziyle varmak istediği yeri açıklamanın daha doğru olacağını düşündük.

Bizim amaçladığımız pornografi analizi, popüler kültürün pornografik alanının psikolojik, ekonomik, felsefi ve sosyolojik yönleriyle, çok-yönlü ve multi-disipliner bir şekilde incelenmesidir.

Bu yönüyle pornografi analizi, popüler kültür analizinin bir dalı olarak görmek mümkünse de, bizim pornografiyi ele alışımız ve çözümleyişimizle varmak istediğimiz bütünlüklü bir toplumsal analizdir. Bu bütünlüklü toplumsal analiz yalnız kültürel alana değil, değişimleri ve dönüşümleriyle toplumun tüm kurumları ve değişen ideolojileridir.

Gerçeğin en çarpıcı dili, postmodernizmin ucuzlasa da en çok kullandığı ifade biçimi olarak pornografiyi analiz etmek iddiasındayız. Pornografi için tek bir tanım vermek onu bir ifade biçimi veya ideolojik bir arkaplan olarak tek boyutlu algılamamız sonucunu verir. Pornografi çok farklı şekillerde tarif edilebilir, her tanım onun sadece bir yanına odaklanır ve konuyu anlamsız bir şekilde sınırlama riskini beraberinde getirir. Burada Foucault'nun analiz yönteminlerinde doğru bulduğumuz, bir şeyi yaparak pornografiyi tek bir açıdan tanımlamaktan özellikle kaçınacağız.

Sitemizin pornografi için (illa bir tanım istenirse) vereceği tanım bir Amerikan yüksek yargı hakiminin bir dava kararının gerekçesinde yaptığı tanım olacaktır: "Pornografinin bir tanımını yapamam ama onu görünce tanırım" Bu örnekte gördüğümüz pornografinin ne kadar göreli bir kavram ve birine göre pornografik olanın birine göre olmayacağıdır. Kavramın bu yönünün bu kadar ironik ve sanatsal tanımlanması kanımızca bu tanımı farklı bir yere oturtmaktadır.

Bununla beraber İsyankar Yüzyıl sözlüğünde verilen tanım bize her ne kadar birincisi kadar sanatsal ve felsefi açıdan derin manaları olmasa da daha açıklayıcı gelmektedir. O tanım da şu unsurları ön plana çıkartıyor: " Kameranın üreme organlarının cinsel birleşme sırasındaki hareketine odaklanarak, gizliye ve merak unsuruna yer vermeksizin, iğrendirme bıktırma ve rahatsız etme pahasına"

Pornografi yalnızca sanat eserleri için mi kullanılır? Pornografi bazılarına göre kitlesel iletişimde bir usluptur. Zizek "Yamuk Bakmak" kitabında attığı çarpıcı bir başlıkta "Stalinist Pornografi" demektedir. Bir propaganda biçimini ve siyasal programı pornografi olarak değerlendirmiştir. Daha ilginç bir değerlendirmeyi Amerika'nın Irak'a ilk müdahelesini değerlendirirken Fransız düşünürü (Matrix'in kuramcısı olarak da bilinen) Baudrilliard yapmıştır. "İlk pornografik Savaş" diyerek izlediğimiz naklen yayınlanan, bıktırma pahasına televizyonlarda tekrar tekrar gösterilen, savaş namına gizli kapaklı bir şey bırakmayan, füzelerin gidişine ve vurduğu yere odaklanan, sanki bir savaş filmiymiş gibi izleyicilerine sadistçe zevkler veren bir savaşın iletim tarzına pornografik diyerek Baudrilliard tıpkı Amerikan yüksek yargı hakiminin yaptığı gibi pornografiyi görmüş ve tanımış ve daha da ötesine geçerek pornogrfinin ne olduğunu göstermiştir.

Bizim inceleyeceğimiz konular da yalnızca porno filmler, porno cemaatleri, porno edebiyatı değil pornografik iletişimin ve söylemin tümüdür. Bazen bir National Geographic belgeseli, bazen Kurtlar Vadisi dizisinin bölümleri bazen başbakanların icraatın içinden konuşmaları bazen de haberler pornografik olabilir. Bizim derdimiz pornografiye yaklaşan yönlerini ve pornografinin ideolojik fonksiyonlarını açığa çıkarmak ve bunları tartışmaktır.

Elbette "tartışma metinlerimiz" ve analiz nesnelerimiz siytemizin dışında linklere aktarılacak. Bu sebeple rahatsız edici hiç bir pornografik materyal sitemize girmediğinden sitemiz her yerden güvenli okunabilir olacaktır.

Sonsöz olarak Sibel Kekilli'nin "isyanım pornoydu" sözünü hatırlatmak istiyoruz. Başka bir toplum, başka türlü bir cinsellik, ancak başka türlü bir pornoyla mümkün olacaktır. İsyanımız eleştiride!